Türkiye Tarafından Uluslararası Arama: Interpol Sisteminin Kötüye Kullanımı. İnsan Hakları İhlali

Müvekkile Yönelik Suçlamalar ve Türkiye’deki Ceza Takibi


Müvekkilimiz, Türkiye tarafından iki kez hırsızlık suçlamasıyla ceza takibine maruz kalmıştır. Dosya açıldığı sırada müvekkilimiz ülkede yasal olarak bulunmakta ve kolluk kuvvetlerinden kaçmamaktaydı. Buna rağmen, Türk yetkilileri müvekkilimize soru sormak için hiçbir girişimde bulunmamış, hakkında şüpheli olduğunu bildirmemiş ve celp göndermemiştir. Müvekkil yazılı hiçbir bildirim, çağrı veya resmi işlem işareti almamıştır.

Soruşturma veya ön inceleme yapılmak yerine, Türk makamları idari bir tedbir olan sınır dışı edilme yolunu seçmiştir. Gerekçe göçmenlik rejimi ihlali gösterilmiş, oysa o dönemde zaten ceza davası açılmıştı. Böylece, ceza takibinden kaçınmak için idari sınır dışı işlemi kullanılmış, müvekkilin savunma hakkı ve usul garantileri sağlanmamıştır. Aslında, dosya hakkında bilgi edinme ve savunma hakkı kullanılmadan ülke dışına çıkarılmıştır.

Müvekkilin Sınır Dışı Edilmesi ve Yokluğunda Mahkumiyeti
Türkiye’den sınır dışı edildikten sonra müvekkilin 10 yıl boyunca ülkeye giriş yasağı getirilmiştir. Bu sırada, müvekkil haberdar edilmeden ceza takibi devam ettirilmiş ve İstanbul’da yokluğunda yargılanarak 6 yıl hapis cezasına çarptırılmıştır.

Duruşmaya müvekkil katılmamıştır. Ne müvekkil ne de vekili duruşmadan haberdar edilmemiş, kamu savunucusu atanmadığı gibi müvekkilin bilgisi olduğunu gösteren herhangi bir belge de yoktur. Böylece, müvekkil hakkında savunma yapma ve kendini aklama imkanı olmaksızın yokluğunda hüküm verilmiştir.

Interpol Üzerinden Uluslararası Arama Listesine Alınması


Yokluğunda verilen hükmün kesinleşmesinin ardından İstanbul’daki Interpol Ulusal Merkezi, Interpol Genel Sekreterliği’ne bildirimde bulunmuş ve müvekkil hakkında kırmızı bülten (red notice) yayınlanması talep edilmiştir. Bu durum, Türkiye’nin işbirliği yapan ülkelerde müvekkilin tutuklanmasını talep etme imkanı sağlamıştır.

Önemle belirtmek gerekir ki, bu arama müvekkilin sınır dışı edilmesinden uzun süre sonra başlatılmıştır. Bildirim yapıldığında müvekkil birkaç yıldır Avrupa Birliği ülkelerinden birinde yasal olarak yaşıyor ve çalışıyordu. Dosya ve hükümden haberi yoktu. Dolayısıyla Interpol sisteminde kırmızı bültenin çıkması müvekkil için beklenmedik ve özgürlüğünü kısıtlayabilecek, başka bir ülke içindeki hukuki statüsünü etkileyebilecek bir durum olmuştur.

Müvekkilin Danimarka’da Kırmızı Bülten ile Tutuklanması


Danimarka’da yasal olarak yaşayan ve çalışan müvekkil, hakkında uluslararası arama listesi olduğunu bilmiyordu. Sınır dışı edilmesinden birkaç yıl sonra Danimarka polisi rutin kimlik kontrolü sırasında Interpol veri tabanında Türkiye Ulusal Merkezi tarafından verilen aktif kırmızı bülten ile karşılaştı.

Bu tutuklama müvekkil için tamamen sürpriz oldu. Hiçbir şekilde dava haberi almamış, mahkemeye çağrılmamış, avukat atanmış ya da yasal süreçten haberdar edilmemişti. Dahası, geçmişteki sınır dışı edilmesini ceza takibinden ayrı ve tamamlanmış idari işlem olarak düşünüyordu. Tutuklanmasının ardından müvekkil geçici olarak gözaltına alındı ve ardından Türkiye’ye iade edilme ihtimali değerlendirildi.

İade Süreci ve Danimarka Savcılığının Tutumu


Türk makamlarından yokluğunda verilen hükme dair belgeler alınarak Danimarka savcılığı tarafından ayrıntılı bir inceleme başlatıldı. Özellikle müvekkilin usul haklarına uygun davranılıp davranılmadığına dikkat edildi.

Yapılan inceleme sonucunda Danimarka savcıları, Türkiye’deki ceza davasının temel hak ihlalleriyle yürütüldüğü sonucuna vardı. Müvekkilin usul sürecinden düzgün biçimde haberdar edildiğini gösteren herhangi bir kanıt bulunamadı. Avukat atanması ya da adil yargılama garantisi verilmedi. Yargılama tek taraflı ve yokluğunda yapılmıştı.

Bu durum iadenin kabul edilemez olduğu sonucunu doğurdu. Danimarka, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi başta olmak üzere ilgili hükümlerine atıfta bulunarak iade talebini reddetti.

Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni İhlali


Dosyanın en önemli noktası, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesini ihlal etmiş olmasıdır. Bu madde, herkesin adil yargılanma hakkını güvence altına alır; silahların eşitliği, savunma hakkı ve suçlamaların bildirilmesi gibi temel hakları içerir.

Müvekkilin durumunda bu ilkeler hiç uygulanmamıştır. Dosya hakkında bilgilendirilmemiş, yargılamaya katılamamış ve yokluğunda mahkum edilmiştir. Üstelik sınır dışı edilme yargılama başlamadan önce gerçekleştiğinden fiziksel katılımı mümkün olmamıştır.

Danimarka savcılığı bu uygulamaları temel hakların ağır ihlali olarak değerlendirmiş ve iade talebini reddetmiştir. Bu karar uluslararası savunma stratejisi ve Interpol Dosya Kontrol Komisyonu’na itiraz için temel olmuştur.

Interpol Dosya Kontrol Komisyonu’nun Şikayeti İncelemesi


İade talebinin reddinden sonra ekibimiz, Interpol sisteminde kişisel verilerin işlenmesiyle ilgili uyuşmazlıkları incelemekle yetkili bağımsız bir organ olan Interpol Dosya Kontrol Komisyonu’na (CCF) şikayette bulunmuştur. Şikayette müvekkilin bilgilendirilmemesi, yokluğunda hüküm verilmesi ve Türkiye’deki sürecin tek taraflı olması gibi pek çok ihlal anlatılmıştır.

Özellikle davanın mantığına aykırı olan durum vurgulanmıştır: Müvekkil sınır dışı edilip giriş yasağı konmuş, ardından yokluğunda mahkum edilmiş ve uluslararası arama listesine alınmıştır. Bu durum hem ceza takibinin mantığına hem de hukuki güvenliğe aykırıdır, çünkü kişi fiziksel olarak savunma yapamamıştır. Ayrıca Danimarka’nın iade reddi uluslararası hukuk ihlallerinin tespiti olarak gösterilmiştir.

Komisyona Danimarka savcılığı kararları, iade süreci belgeleri ve AİHS hükümleri sunulmuştur. Şikayette Interpol veri tabanındaki kırmızı bültenin devam ettirilmesinin örgütün tüzüğüne ve veri işleme kurallarına aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Interpol Sisteminden Verilerin Kaldırılması


Komisyon sağlanan delilleri ve hukuki temeli değerlendirerek müvekkil hakkındaki aramanın Interpol usul ve hukuk standartlarına aykırı başlatıldığı sonucuna varmıştır. Kişi yargılamaya katılamadığı ve haklarını koruyamadığı için kırmızı bültenin yayımı uygun bulunmamıştır.

Bunun üzerine müvekkil hakkındaki tüm bilgiler Interpol veri tabanından tamamen kaldırılmıştır. Böylece arama bilgileri üye ülkelerden kaldırılmış ve müvekkil tüm uluslararası bildirimlerden çıkarılmıştır. Bu karar müvekkilin hukuki statüsünü geri kazandırmış, gelecekteki tutuklama veya iade taleplerinin önüne geçmiştir.

Komisyon kararı, Interpol’ün siyasi veya haksız baskı aracı olarak kullanılmasının engellenmesi gerektiğinin önemli bir tescili olmuştur.

Hukuki Sonuçlar ve İnsan Hakları Koruması Açısından Önemi


Bu dosya, devletlerin hukuki dayanağı olmadan kişilere baskı yapmak için uluslararası arama araçlarını nasıl kullanabileceğinin açık örneğidir. İdari sınır dışı edilme, yokluğunda ceza mahkemesi ve uluslararası arama talebi kombinasyonu ceza usulünün ve uluslararası hukukun temel standartlarının ihlalidir.

Danimarka savcılığı ve Interpol Komisyonu kararları özde uyumludur: Her iki merci de yokluğunda yargılamanın kabul edilemezliğini ve böyle bir hükmün adil olmadığını kabul etmiştir. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin devletler tarafından ihlal edilen eylemler üzerinde önceliğini göstermiştir.

Dosya, Interpol uygulamalarının sürekli denetim gerekliliğini ve sistem içinde etkin hukuki koruma mekanizmalarının önemini ortaya koymuştur. Yanlış cezalandırma durumlarında güçlü hukuk çalışması, hızlı müdahale ve uluslararası işbirliği ile adalet sağlanabileceğini göstermiştir.